Yine Ramazan ve yine Fındık ayı
Aslında Ramazan ayı, 32 yılda bir aynı zamana denk geliyor. Fındık ayı da bir ay sürüyor. Şimdiki gibi ne fındık toplama makinaları icad olmuş, ne patos denilen fındığı den eden makinalar var, ne fındığı yerden toplayan aletler, tabi ne de ot biçme makinaları yok o zamanlar. Oruçlu olduğumuz bir gün, bizim Keltemel diye adlandırdığımız fındıklıktayız. Dedem sağ o zaman, nenem de sağ tabi. Evdeki yaşlılar, fındık ayında evde yemek pişirme ve ev işlerini, diğer tayfanın tamamı, hani eli fındık tutanlarda çoluk çocuk hep birden inilirdi fındıklığa..
Öyle evlerde sabah kahvaltısı yapılmadan inilirdi fındıklığa, güneş doğmadan.. herkes eline bir parça ekmek, biraz da Gurut (Suyu süzülmüş ayranla çökelek, minzi karışımının kurutulmuş, yumurtadan büyük hali) alır, onu fındık toplarken bir yandan yer ara sıra da tabi ona taze fındığı katık ederdi. Güneş biraz yükselince, şöyle fındık çuvalları da birer ikişer dolunca kuşluk vakti, abuskaldaki sabah kahvaltısı zamanıdır. Abuskal, işin yapıldığı sahanın genel adıdır ve burada çay demlenir, ev yakınsa evde hazırlanan kahvaltılıklar abuskala indirilir ve topluca sabah kahvaltısı bir piknik havasında yapılırdı. Kahvaltıdan sonra sıkı bir çalışmaya girilir, taki öğle yemek molası ve namazına kadar. Asıl işin yürüdüğü saat bu üç saatlık çalışma zamanıdır. Tabi bu ramazan dışında böyledir. Ramazan ayı olunca, kimse daha hızlı fındık toplamaya teşvik edilmez.
Geleneklere değil sevgiye odaklandık!
Dilek ağacı değil çöp!
Buzağıyı annesine yalatmadı !
Ne toplaysun teyze?
topluyor, topluyor ve siz de bunu görüyorsunuz, merak etmez misiniz nedir
toplanan, neye yarar, neden toplanıyor, kucak doldururcasına hem de.. Hem yayla da
hem çayırlarda olan ve toplanan da Evelik..yani Lapada, ya da yabani
pazı..değişik isimleri var velhasıl bu yöresel isimlendirmeler, belki de
tanınırlığını da azaltıyor.Anadolu’da yemekler, salt kitaplardaki tariflere
bakılarak yapılmaz, büyük anneler, yani ninelerden, annelerden, konudan
komşudan öğrenilir, her yenilen yemek tarifleri. Hem bu tür doğal yemekler
yapıldığında konu komşu da çağırılır, her evde yapılmaz ama yemeğin
yapıldığı evde yenir bu yemekler veya konuya komşuya da birer tabak
gönderilir, göz hakkı, komşuluk hakkı diye.
Gümüşhane’nin Taşköprü yaylasına
çıktığımızda Şakire ablam, önce caminin önünde başladı toplayama, “ne güzel
Evelik” diyerek. Tabi onun bildiği Evelikler, daha küçük boylarda,
Bayburt’un Pamuktaş köyündeki çayırlar veya dere kenarlarındaki sulak
alanlarda ama daha bodur boylularıydı, ama Taşköprü’de topladığı Evelikler,
büyük yapraklı evelik. Sonra Şaphane yolu üzerindeki çayırlara yöneldi,
orada evelik tarlası vardı sanki, kucak dolusu toplayınca onun ne
topladığını merak eden gezginlerden bir kadın yanaştı yanına çocukları ile,
çayırlara girmeden biraz da uzaktan bağırdı, “ne toplaysun teyze?” diye..
şivesinden yörenin insanı olduğunu anladığım ama çayırlarda toplanan
bitkinin ne olduğunu bilmiyor olmasına hafifçe hayıflandığım, içerlediğim,
kim bilir nenesi, veya annesi ona, “aha bak buna Evelik denir” diye
söylendiğinde pek dikkat etmemiş, belki duymazlıktan gelmiş biri de şimdi,
çoluk çocuğa karışınca, şimdi çevresine veya çayırlarda toplanan yeşil
yapraklara dikkat kesiliyor………..yazının
devamı için tıklayınız
karadeniz’i önce biz gezelim
Doğu Karadeniz plajları
Öyle çok araştırma yapmaya gerek duymadım. Çünkü Karadeniz’de daha doğrusu Doğu
Karadeniz Bölgesi’nde denize girmek için plaj denilen tarzdaki hizmetler, son
yıllarda bazı yerel yöneticilerin sosyalleşme projeleri olarak ortaya çıkan ama
çok da iç açıcı durumları olmayan denize girilebilir yerlerdir. Düzenli, temiz,
bakımlı plajların sahibi olmak Karadenizlilerin işine gelmez pek.
Hem zaten, deniz buna izin vermez. Siz istediğiniz kadar betonla duş kabini
yapın, sahili temizleyin bunu askerdeki gibi her sabah “mıntıka temizliği” diye
yapsanızda bizim Karadenizin tepesi atımı, senin yaptığın hiçbir temizliğin
kıymeti harbiyesi ortada kalmaz, anında değiştiriverir havasını ve bir bakmışsın
güneşte denize girmişken sen çıkıncaya dek de yağmur altında kalmışsındır. Onun
için Karadeniz’e akıl sır ermezi, yaz veya kış aynı günde 4 mevsimi yaşarsınız.
Bu nedenle de Doğu Karadeniz Bölgesi’nde deniz-kum-güneş üçlüsünden yararlanmak
herkese nasip olmaz, sadece yerliler zaten zamanını da bilir ve denize girmeyi
bir kaçamak sayar ve fırsatını bulduğunda ve plaj da gözetmeksizin girer denize.
Ama Doğu Karadeniz’de denize girmek de öyle her babayiğidin haddine değildir!
Denizin şakası yoktur çünkü, başka yerlerdeki denizlere pek benzemez, hırçındır.
Dalgaları elbette zaman zaman neşeli yüzme fırsatı verir ama bir o kadar da
tehlikelidir. İrili ufaklı bir çok ırmak, dere, çay ve nehrin denize ulaştığı
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde…….…….yazının
devamı için tıklayınız
Karadenizden fotoğraflar ve slayt gösterileri
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Karadeniz’de bir karı-koca fotoğrafının öyküsü
söylediğini anladım, Alaaddin eski tip sayılan Karadenizlilerdendi. Hani
bilmeyenleriniz vardır diye tekrarlayayım, sevdiğine “aşkım, bitanem, cicim,
gülüm” demek isteyen ama bunlardan hiç birini hiçbir zaman söyleyemeyen, baş
başa kaldıklarında bile söylemeye kalksa da beceremeyen ve belki “gülünç”
olmaktan kendini eşinden de sakınmaya çalışan erkek tipi. Bizim teyzeoğlu
Alaaddin..
topu gibi evlatlarına kocasıyla çekilmiş bir fotoğraflarını bıraksın, ölümlü
dünya..Bir çok düğün ,dernek gezmiş olmalarına rağmen bir araya gelip te yan
yana bir fotoğraf çektirememişler. Aslında Karadenizli genç kadın bunu çok
istemiş olmasına rağmen Alaaddin’in günümüze göre o biraz eski sayılan
“huy”u veya alışkanlıkları yüzünden bir türlü gerçekleşmemişti. Aile
büyükleri de vardı içerde, onların yanın damı olmalıydı bu fotoğraf diye
düşündüm. Her şeyin açık olmasını, Allah’ın bildiğini kullarından gizlemenin
çok da anlamlı olmadığını düşündüm ve olduğu gibi olayı kendi seyrine
bıraktım. Ben sadece makinamı aldım ve onların yan yana düştüklerinde
fotoğraflarını çekmek istedim.
edip, o kahve servislerinin yapılması sırasında Alaaddin’in annesinin önünde
eşiyle ilk kez fotoğraflarını çekecektim. Ama sadece Alaaddin’in annesi
Hatun teyze yoktu orda ablası seher ve de onun “hafız abi” dediği, benim de
dayım Ahmet Ali de oradaydı. O da teyze ziyaretine gelmişti. Ama fırsat bu
fırsattı. Kahvelerin(!) servisini yapıyordu genç kadın, birkaç kare çektim
ama bir yandan da eşine işaretler ediyor ve gönlünün istediği bir poz olsuna
çabaladığını gözlüyordum.olmadı. Onun istediği bir fotoğrafın çekilemediğini
anladım, kahveleri sunumundan.
ve ….………yazının
devamı için tıklayın
Karadeniz’i önce biz gezelim
babamın petrol istasyonu olsaydı” diye geçirmişim içimden, kimselere
çaktırmadan, gezmişim yurdumuzun öncelikli gezilebilecek yerlerini. Ama
gitmediğim yerler var, görmediğim ama gitmek istediğim yöreler elbette var
ama Karadeniz, bu bölgeyi önce kendi insanımızın gezmesinden yanayım.
İstiyorum ki, bu bölgede yaşayan herkes, mutlaka gezsin bu bölgeyi adım adım
gezsin, öncelikle gezsin!
bölgemize yabancılar doluştuktan sonra fark etmemiz bize çok şey
kaybettirirde ondan. İstiyorum ki, biz kendi bölgemizi yabancılar rağbet
ediyor diye değil, bu bölgenin yaşayanları olarak gezip, tozmalı, tanımalı
ve bilmeliyiz. Karadenizliyiz ama dikkat edin, kendinizden yola çıkarak
bakın, biraz düşünün sizdebana hak vereceksiniz! Siz mesela, kendi yaylanızın
bulunmadığı hangi vadisine çıktınız ki? Hangi vadiden yukarılara, bilmeden
gittiniz? Var mı gittiğiniz yerler, sayın bakalım hangi vadilere
çıkmışsınız, hangi yaylalardan
geçmişsiniz?
için benden anlatmamı isterlerdi, konuyu değiştirip, kaçamak cevaplarla
geçiştirmenin yollarını arardım. Sonra da dikkat kesilen birileri, “yoksa
sen gitmedin mi Sumela’ya” deyince de sevmediğim halde yalan söylerdim, “yok
gittim, biliyorum” diye ama yalandı! Mahcup olduğumdan yalan söylerdim, el
alem benim memleketimdeki bir değerden söz ederken ben kendi memleketimdeki
değerden habersiz olabilir mi idim! Ama olmuştum, askere bile yabancı
şubeden İstanbul Eminönü askerlik şubesinden gitmiştim çünkü! Memleketime
yabancı büyümüştüm, kültürünün, yerelliğinin farkına askerlik dönüşünden
sonra varabilmeye çalıştım.
ama.………….yazının
tamamı için tıklayınız